17 Aralık 2012 Pazartesi

October Swimmer- On The Road: Gün 7 Rock werchter- Mumford and sons

30/06/2012 Werchter

Günlerden sonra ilk defa bu kadar dinç uyanmıştım ve yiyecek bir şeyler bulmak için kendimi çadırdan attım. Bugünü Jana, Kristi ve Meksikalı çocuklar Patricio, Carlos, Joogi ve Harim'le geçirmeye karar vermiştim, kahvaltıdan sonra hepsini çadırlarımızın ortasına serdikleri sedirin üzerinde buldum. Festival alanına gitmeden bir süreliğine hep beraber takıldık ve ben o gün en azından sıkılmayacağımı anladım.  Zira Meksikalı çocuklar fazlasıyla kafa dengiydiler, Jana'yla aynı çadırda kalıyorduk, ama festivale gelirkenki tanışmamız hariç aslında birbirimizi pek tanımıyorduk ve son olarak grubun iyi niyetli ancak nevrotik kadını Kristi'yi izlemek eğlenceli olabilirdi. Dediğim gibi festivaldeki son günüm en azından ilginç olacaktı.

Böylece festivaldeki son günüm Alabama Shakes ile başladı. O konseri hiçbirimiz gerçek anlamıyla dinlemedik diyebilirim. Hava oldukça güneşli ve sıcaktı ve biz Pyramid Marquee önünde güneşlenip sohbet ederken Alabama Shakes bize fon müziği oluşturuyordu. O bir iki saati Meksikalı çocuklarla birbirimizi daha yakından tanıyarak değerlendirdik. 16.30'a kadar çevrede oyalanıp Jana'dan Kristi ve Patricio arasındaki dedikoduları dinledikten sonra önce Nneka sonra Ben Howard için Pyramid Marquee sahnesine geri döndük.

Bu festivalin benim için en büyük kazancı Ben Howard, onu da Jana'ya borçluyum. Israrla dinlememi istemese hala bu genç adamdan haberim olmayacaktı. Özellikle Only love'da salonun halini görmeliydin sevgili okur. Görememiş olsan da hissetmen için bu videoyu izlemeni öneririm.



Ben Howard'tan sonra koşarak ana sahneye gittik, diğerleri çoktan sahneye yakın bir yere yerleşmiş bizi bekliyorlardı. Sahnede Mumford and Sons vardı! Yıl boyunca sürekli dinlediğim ve bu festivale tekrar gelmemin Pearl Jam'den sonra ikinci sebebi olan Mumford and Sons! Marcus mumford'un kolu alçıdaydı ve bu yüzden sadece vokal yapacaktı, başka bi gitarist getirmişlerdi. Olsundu. Bunda kötü ne vardı ki?

 Setlistin yarıdan fazlasını henüz çıkmamış Babel albümünden şarkılar oluşturuyordu iyi oldu, zira yeni albüm hakkında fikir edindik ama beni  asıl sevindiren, canlı dinlemeyi çok istediğim  Little lion man, Thistle and weed ve The Cave'i çalmalarıydı.



Sıradaki konser The XX'ti ve gayet iyi çalıyorlardı, Kristi Patricio ile ilgili ağlıyordu ve sürekli benden özür diliyordu. ben ise İsveçteki kocası acaba şu an ne düşünüyordur diye merak ediyordum. Öte yandan Jana ve benim üzerime de bir hüzün çökmüştü. Kristi'nin gözyaşları bizi de etkilemişti, ya da benim festivaldeki son saatlerimdi... Ama ikimizin de aklında Regina Spektor vardı.

O kadar güzel bir performans izledik ki, bir gün önce nefret ettiğim Lana del Rey de bu performansa tanık olmalıydı. Sahnenin tam önündeydik ve Regina Spektor kelimenin bütün anlamıyla bize dokunabiliyordu. Şarkı aralarındaki konuşmaları, şarkılarını söylerken hissettirdiği samimiyet ve sıcaklık... Sanki konser bitince aşağı inecek birer bira içip diğer konserleri beraber izleyecektik. Tabii ki konser bitince o sahne arkasında kayboldu, biz de Editors'u dinlemek için ana sahneye gittik. Başka ne olabilirdi ki sevgili okur?

 Gecenin son konseri de bitmişti, ben Kristi ve Jana çadıra doğru yürüyorduk. Üçümüz de sessizdik. Üçümüzün de aklından bir sürü şey geçiyordu. Ben ertesi sabahki uzun geri dönüş yolculuğumu, Jana'nın o an ne düşündüğünü, İzmir'i, tatil dönüşünün ilk günü çalışmanın ne zor olduğunu, neden işe giderken traş olmam gerektiğini düşünüyordum. Festival alanından kamp alanına 2 km'ye yakın yürüme mesafesi vardı ve bu mesafe bir sürü düşünceye yeterdi. Bir ara o esnada Jana'nın ne düşündüğünü duyabilmek istedim, ancak Jana'nın akıcı bir İngilizcesi olmasına rağmen Almanca düşündüğünden neredeyse emindim ve duysam da bir şey anlamayacaktım.

Kamp alanına varınca çadıra girmeden Kristi'yle vedalaştım, sabah erkenden yola çıkacaktım ve uyandırmak istemiyordum. Çadırı ve uyku tulumunu onlara bırakacağımı söyledim. Bana yararı olmayacaktı ve onlar benden sonra bir gece daha burada kalacaklardı. Kristi'nin mezar gibi çadırında uyumalarına gerek yoktu. Jana'ya göre artık en azından çadırı geri almam için onunla tekrar görüşmeliydim.

Ben geçen yıl da burada bir çadır bırakmıştım, o yüzden çadır pek umrumda değildi, ancak...