20 Aralık 2011 Salı

October Swimmer Strikes Back: Gün 7 Tallinn


24/09/2011, Tallinn

Beni Tallinn'e götürecek otobüs'e bindiğimde saat 12.30'du. Önümde 3 saatlik bir yolculuk vardı. Hem bindiğim otobüs bizdeki "Rahat Hat" tarzı otobüsler gibiydi, hem de her anı bir fotoğraf karesi gibi bir manzara vardı. Kuzeyin uzun ağaçlarla dolu coğrafyasını izleyerek, internette gezinerek bu 3 saati geçirdim.

Estonya baltık ülkeleri arasında refah düzeyi en yüksek olanıydı. Euro'ya geçmişlerdi ve bu, yolculuğumun geri kalan kısmında artık kur değişimleriyle uğraşmayacağım anlamına geliyordu. 4 numaralı tramvay'la hostelimin bulunduğu şehrin tarihi merkezi, Vanalinn'e ulaştım. Olevimägi sokağı 11 numarada Hostelim, Tallinn Backpackers'ı buldum.

Hostel rezervasyonumu yaparken Hostelin internet sitesinde "Party Hostel" yazdığını görmüştüm, hatta "sakin bir yer istiyorsanız diğer hostelimiz Monk's Bunk'ı öneririz" diyorlardı. Kapıda da "24 Hour Party People" yazısı vardı. Riga'daki gibi girişte ayakkabıları çıkarmak gerekiyordu. Bu hoşuma gitmişti, zira evdeki gibi hissettiriyordu. Hostel'de sadece bir Estonya'lı çalışıyordu. Hostelin sahibi Hollandalı, diğer çalışanlar da genellikle Avusturalyalı ve İngilizlerdi. Check-in işlemini yapan Yanush'tan hostel ve şehir hakkında biraz bilgi aldıktan sonra ortak alandaki kanepelerde biraz dinlendim.

Ortak odanın duvarları hostel elemanlarının, konukların fotoğraflarıyla doluydu. Görünüşe göre herkesin keyfi yerindeydi. Bu esnada, Tallinn'de kaldığım sürece beraber takılacağım İrlandalı grupla tanıştım. Andy, Dara, Mark ve Ziggy'le bir süre muhabbet ettikten sonra gün ışığının kalan kısmını değerlendirmek için Vanalinn'i gezmek için dışarı çıktım.

Vanalinn yürüyerek bir kaç saatte her yeri gezilebilecek bir bölge. Bir doğu avrupa kentinden beklenmeyecek derecede bakımlı ve sürekli  restorasyonları yapılan binalara sahip. Öyle ki, kurulduğu 15 yüzyıldan pek bir şey kaybetmemiş. Yürürken ortaçağı iliklerinize kadar hissetmeniz mümkün. Tallinnliler de bunu bildiklerinden ortaçağ kültürünü fazlasıyla pazarlıyorlar. Dünyaca ünlü Olde Hansa restoranı da bu kültürü sürdüren yerlerden bir tanesi. İçeride elektirik aydınlatması bulunmamakta. Coğrafi keşiflerden önce Avrupa'da bulunmayan patates, domates gibi sebzeler menülerde yok ve çalışanlar tamamen 15. yüzyıla ait giysiler içinde servis yapmaktalar, ancak bakır ya da tahta maşrapalarda gelen ev yapımı biralarla beraber güzel bir akşam yemeği ve güzel bir vakit için en az 25 euroyu gözden çıkarmak gerekiyor.

Yemekten sonra restoranın da bulunduğu ana meydan, Raekoja Plats'ı gezdikten sonra yürüşüme devam ettim. Kuzeye yönlenerek sırasıyla St. Nicholas, St. Olav kiliselerini, Alekaüxander Nevsky katedralini, mütevazi parlemento binasını gezdikten sonra kuzeydeki surların üzerinde baltık denizini ve gün batımını biraz izleyip, ismini bilmediğim ara sokaklarda kaybolarak hostele doğru yürüdüm. Dediğim gibi Vanalinn küçük bir bölgeydi ve isteseniz de adamakıllı kaybolamazdınız.
 
Hostele döndüğümde hava çoktan kararmıştı ve ortak oda epeyce kalabalıklaşmıştı. İrlanda'lı grubun geri kalanıyla da kaynaştık. Hostelin geleneklerinden olan içki oyunlarından bolca oynayıp bu esnada hafiften sarhoş olmaya başladık. Amaç 11'e kadar hostelde yükümüzü almak ve daha sonra Tallinn'in efsanevi gece hayatını bar bar gezip tecrübe etmekti. Ettik de.

Tallinn Backpackers'ın ünlü haftasonu-barcrawling olayına Hell Hunt'la başladık. Sadece bar formatında olan bu mekanda Haziran'da pek severek denediğim Belçika biralarını bulduğuma pek memnun oldum. Bir iki içki bolca muhabbetten sonra, sıra daha yüksek müzikli clublara gelmişti. Önce, iki gün boyunca gittiğim mekanlardan en beğendiğim Embassy'e gittik. Müzikler gayet güzeldi, Estonyalı kızlar da. Onların dışında bir sürü, Finlandiya'dan eğlenmek için Estonya'ya ucuza içip eğlenmek için gelen insan vardı. İki gün sonra Finlandiya'ya geçtiğimde nedenini daha iyi anlayacaktım.   Hatta orada Erasmus'la Tallinn'e gelen, Ege üniversitesinden bir grubu da bulmak ilginç oldu. Türkler heryerdeydi.

Gecenin geri kalan kısmı Shooters, Hollywood ve ismini hatırlamadığım bir kaç mekan; Mekanlarda, mekan aralarında sokakta tanışılan anında samimi olunan bir sürü insanla doluydu. Herkes rahattı, herkes eğleniyordu, herkes sarhoştu, ancak kimse kavga etmiyordu. Tallinn, soğuk ve yağmurlu Tallinn o cumartesi akşamında adeta kocaman bir ev partisiydi ve sanki herkes birbirini tanıyordu...