20 Temmuz 2011 Çarşamba

October Swimmer yeniden Tatilde: Bölüm 2 Rock Werchter(1. ve 2. gün.)

29-30/06/2011, Werchter, Belçika

Amsterdam'da geçen 4 gün sonrası 29 haziran sabahı festival için Belçika'ya hareket etmenin vakti gelmişti. Sabah odayı boşaltıp, otel elemanlarıyla vedalaşırken Amsterdam'da o gün toplu taşıma grevi olduğunu, istasyona taksiyle gitmemiz gerektiğini ve herkes işe gitmek için taksilere hücum edeceğinden taksi bulmanın oldukça zor olabileceğini öğrendik.

Biraz bekledikten sonra Türk bir taksici 4'ümüzü de tek araçla tren istasyonuna götürmeye kabul etti, ancak elbette 20 euro isteyerek hemşerinin, hemşeriyi gurbette sevdiğini bir kez daha kanıtlamış oldu. Tren kalkış saati yakın olduğundan çok uzatmadan kabul ettik ve 10.53 Antwerp trenine tam vaktinde varmış olduk. Tren, bizim gibi çadırı, tulumu, matıyla yola çıkan festivalcilerle doluydu.

2 saatlik bir yolculukla Antwerp'e, oradan 45 dakikalık ayrı bir tren yolculuğuyla Leuven'e, oradan da 20 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla da nihayet festival alanına vardık. Vardığımızda saat 16'ya geliyordu ve sınırlı sayıda Extra Long kamp bileti alan insan olmasına rağmen şimdiden etraf çok kalabalıktı.

Bir gün önceden kamp alanına girmeyi sağlayan Extra Long kamp biletinin diğer sahipleri gibi biz de A3 nolu kamp alanında kalacaktık. İrili ufaklı, toplam 10'dan fazla kamp alanı vardı ve güvenlik gerekçesiyle sadece kaydolduğun ve bilekliğinde yazan kamp alanına giriş serbestti. Her kampın girişinde yiyecek ve içki standları vardı, bizim kamp alanın girişine ayrıca seyyar bir carrefour bile kurulmuştu. Biz de uzun bir kuyrukta bekleyerek kamp bilekliğimizi aldık. Artık kampa girmeye ve çadır kurmaya hazırdık.

Kampa girdiğimizde insanların çoktan çadırlarını kurduklarını ve yerleşip sosyalleşmeye başladıklarını gördük. Cem ve ben, benim Yiğitten ödünç aldığım çadırda kalacaktık. Çağın ve Murat da, Çağın'ın getirdiği çadırı kullanacaklardı. Kendimize uygun bir alan seçtikten sonra çadırları yere serdik ve hemen sonra Cem'le bir birimize bakıp gülmeye başladık. İkimiz de çadır kurmayı geçtim, çadırda bile kalmamıştık. Bir süre yerdeki çadıra ve birbirimize baktıktan sonra, kendi çadırını kuran ve bize yardıma gelen Çağın'ın ve çevredekilerin yardımıyla biz de çadırımızı kurduk.

Çadır biraz eskiydi, pollerinin birinde kırık bir yer vardı. Bunlar biraz endişe yaratsa da çadırımız, sağolsun hiç sorun çıkarmadı. Hatta oldukça büyük olduğundan eşyaları, Amsterdamdan aldığımız şişme yatakları, uyku tulumlarını yerleştirince bile içinde boş yer kaldı. Öte yandan Çağın'ın getirdiği çadır ise çok küçük kaldı. Değil eşyalar, yataklar bile sığmıyordu. Neyse ki Carrefour'da uygun fiyatlarla çadır da satılıyordu. Murat kendisine başka bir çadır aldı. (beğenmeyince ertesi gün bir tane daha aldı) Bu arada çadırları kurduktan sonra kapılarının ayrı ayrı yönlere baktığını, ortaya boş, ortak bir alan bırakmadığımızı farkettik, ancak çok geçti, acemiliğimize verdik. Oysa bu festivalin ve kampçılığın kurdu olan Belçikalılar, çadırları daire şeklinde kurup, ortaya tenteler, sandalyeler atmıştı. Hatta bazıları ocak getirmiş, yemek yapıyorlardı...

Çadır telaşı bittikten sonra etrafa, özellikle kamp alanına alıcı gözüyle bakma fırsatı buldum. 60'a yakın tuvalet vardı, sık sık temizleniyordu, ayrıca 24 tane de açık pisuar koymuşlardı, ki çok iyi fikirdi. Tuvalet olayı çok sorun olmayacak gibi duruyordu, ancak lavabolarda sabun yoktu. Hijyen için ekstra dikkatli olmak gerekiyordu. Duşlar kampın girişindeydi ve 4 Euro'ydu. Günün belli saatlerinde açıklardı . Sabahları saat 10'dan sonra oldukça uzun bir kuyruk olduğundan, ya da para vermek istemediklerinden kimileri, sabahları mayo ve bikinilerini giyip pet şişelerle lavabodaki soğuk suyla duş alıyordu... Etrafı alıcı gözüyle inceledikten sonra karnımızı doyurmak ve bir şeyler içmek için kamp girişindeki ortak alana yöneldik.

Fast food büfesinden yemeğimizi, içecek büfesinden de yerel yönetimin talebiyle alkol oranı %2'ye indirilmiş Jupiler biramızı(elbette pet bardakta) alıp saatlerce ortak alandaki masalardan birinde oturduk. Bu esnada masamıza farklı milletlerden farklı insanlar oturdu, onlarla tanıştık. Gece 11'de(evet o esnada hava kararıyor) hava kararıp soğuyup, içtiğimiz biraların bizi sarhoş etmeyeceği de anlaşılınca uyumak ve ertesi gün başlayacak festivale zinde başlamak üzere çadırlara dağıldık.

***

Ertesi sabah çadıra düşen yağmur damlalarının patırtısıyla uyandım. Festival'in ilk günü yağmurla başlamıştı. Sabah erkenden başlayan yağmur, bende "acaba çadır su alacak mı" anksiyetesi yarattığı için, daha fazla uyuyamadım. Çaresiz, çadırda yağmurun dinmesini bekledim. Bir saat sonra yağmurun durdu. Gece boyunca 7-10 dereceler arası gezinen çadır içi sıcaklığın, güneşin bulutların ardından çıkmasıyla birden 30 dereceye yükselmesiyle yazlık kıyafetlerimi giyip kendimi can havliyle çadırdan attım.



Festival alanı bir daha hiç böyle sakin ve temiz olmadı.


Kruvasan, portakal suyu, cheese cake ve meyveden oluşan kahvaltı sonrası keşfe çıkıp, 1 km yakındaki kasabadan para çektikten sonra nihayet festival alanına yönlenmenin vakti gelmişti. Saat 13 gibi içeri girip, yiyecek içecek ve promosyon standlarını gezdik, Bir daha asla o sakinlikte bulamayacağımız telefon şarj noktasında telefonlarımızı şarj ettik, yemek biletimizi, tanesi 2 euro olan 25 kupona bozdurduk ve saat 15.00'te nihayet ilk konser başladı.

Festivali, ana sahnede ilk sahne alan Odd Future Wolf Gang Kill Them All, yani OFWGKTA adlı 11 kişiden oluşan absürd bir hip hop grubu açtı. Herkesin hayalindeki açılış bu olmasa da, bir süre oturup katlandıktan sonra kendimizi koşa koşa Warpaint'i dinlemek Pyramid Marquee sahnesine attık. İlk defa festivalde dinlediğim bu 4 kadından oluşan grubu beğendim, ancak sonra da dinlemek isteyecek kadar sevdiğimi söyleyemem.

Warpaint çıkışı ana sahnede ve ikinci sahnedeki gruplar çok iştah açıcı değildi. Ayrıca sabahki yağmur sonrası bizi çimlerde günleşlendirecek kadar ısınan hava yine bozmuştu. Anouk'a kadar 2 saat vardı ve biz bu sürede çadıra dönüp iklime uygun üstümüzü değiştirdik. Malum mevsim birden yazdan sonbahara dönmüştü ve şüphesiz akşam yine kış gelecekti.

Anouk, 1 saatlik güzel bir konser verdi. Festival katılımcılarının çoğunluğu Hollandalı ve Flemenk bölgesinden Belçikalı olduğundan, Anouk'a ilgi hayli fazlaydı, özellikle Nobody's wife çalarken kalabalık coştu. Tabi biz bu esnada, daha sonra bir kaç defa daha olacağı gibi, Murat'ı bir süreliğine kaybettik. Queens of Stone Age sahnedeyken bulduk. Linkin Park'ı beklerken İsviçre'de yaşayan biri İzmir'li iki kızla tanıştık. Onlar da 11 kişilik gruplarını kaybetmişlerdi. Çok umursamıyorlardı.

Linkin Park'ı onlarla izlemeye başladık, taa ki biz Beady Eye için Linkin Park'ı satana kadar(pişmanlıklarımdan biridir)... Linkin' Park gayet de sağlam bir şekilde çalarken, nereden estiyse, belki bir Oasis esintisi buluruz, belki bir iki Oasis parçası çalarlar da neşemizi buluruz diye düşünerek ikinci sahneye gittik. Ancak tek bulduğumuz bayık bayık, boynunu bükerek şarkı söyleyen, Oasis'in feci halde yandan yemişi grubu ve fönlü saçlarıyla Noel Gallagher oldu.

Bu hayalkırıklığını ancak The Chemical Brothers ile aşabilirdik. Evet, gece saat 1'di ve hava buz gibiydi. Evet, hatta yağmur başlamıştı. Evet, ayaklarımız bizi öldürüyordu, ancak, festivalin en sağlam performanslarından birini izledik. Görselleri, ışık ve lazer şovları, parça seçimleri mükemmeldi. Yağmur altında tüm festival alanı coşmuştu, herkes garip bir uyumla dans ediyordu. Bir süre sonra ben de kendimi aynı ritmin içinde buldum. Gözümü kapattığımda müziğin beni içine doğru çektiğini hissettim. Gözümü açıp ekranlara bakınca, danseden, bir birinin içine geçen renklerle beraber ben de hareket ediyordum, onlarla beraber ben de ekranın köşelerine doğru akıyordum...

Saat 2 buçuk gibi çadıra geldiğimde ıslanmıştım. Üşümüştüm. Ayaklarım ağrıyordu. Kat kat giyinip uyku tulumunun içine girdim. Hala üşüyordum. Özellikle de burnum... Gece uzun ve zor olacaktı.

4 yorum:

  1. salonda ve odada geçen gün sonrası mide festivali için mutfağa hareket etme zamanı gelmişti.
    midem ve ben boştuk. Bişeyler için çırpınan insanları görünce gecemiz zor ve uzun geçerdi

    YanıtlaSil
  2. salonda ve odada geçen gün sonrası mide festivali için mutfağa hareket etme zamanı gelmişti.
    midem ve ben boştuk. Bişeyler için çırpınan insanları görünce gecemiz zor ve uzun geçerdi

    YanıtlaSil
  3. o mu kafa yaptı diyosun? olabilir

    YanıtlaSil