11 Temmuz 2012 Çarşamba

October Swimmer- On The Road: Gun 1 Amsterdam


24/05/2012, Amsterdam

Sabah 5'te uyanarak basladigim ucak yolculuklari serisi nihayet yerel saat 1 gibi sonlanmis ve ben yine, yeniden kendimi Amsterdam Schipol havaalaninda bulmustum. Böylece 3. Amsterdam seferi başlamış oldu. Bu seferki sadece bir gün sürecekti, ama olsun...

Vakit kaybetmeden trene atlayip sehir merkezine geldim. Trenden indigim an Amsterdam her zamanki gibi beni soguk ve yagmurla karsiladi. 10 dakika mesafedeki hostelime yuruyene dek sirilsiklam oldum. Hostele yerlesince daha önceden sözleştiğim ve orada yüksek lisans yapmakta olan Nil Hanım'a, mesaj attım ve saat 15.30'da Dam meydanındaki fallik heykelin(kendisi 2. dünya savaşındaki Hollandalı şehitler için dikilmiş ama) altında buluşmak üzere sözleştik.


Amsterdam beni şaşırtmamıştı, 3 yıldır hep aynı havayla karşılaşmama zaten artık şaşıramazdım. Hava tabi ki yağmurlu ve soğuk olacaktı. Atın ölümü arpadan olsun diyerek kendimi hostelden dışarı attım ve ıslana ıslana karnımı doyurmak için Muntplein'deki La Place'a gittim. İki Türk'ün servis ettiği yemeğimi aldıktan sonra Türk kasiyere para ödeyip üst kata yemeğimi yemek için çıktım. Dünya Türk olmuştu bile.

Nil tam vaktinde geldi. Bir kaç dakika heykel üzerine daha önceden yaptığımız geyikleri devam ettirdikten sonra ilk durağımız, Nieuwe doelenstraat üzerindeki Café de Jaren'e geçtik. Mekanın, bizle ilgilenen garson hariç hiç bir kusuru yoktu. Büyük pencerelerden içeriyi aydınlatan güneş ışığı, genişliği, ferahlığıyla ve tabii ki güzel kanal manzarasıyla fazlasıyla övgüyü hakediyor. Biradır, nane çayıdır bunlar içildikten sonra yağmurun da kesilmesinden cesaret alarak bir miktar yürüdükten sonra Handboogstraat'taki başka bir mekana girip bir süre de orada vakit geçirdik.

Başta mantıklı ve anlamlı konuşurken daha sonra, kimi zaman bazı cümleler tamamlanamadı. Bazıları ise kahkahayla kesildi. Barda gezen dükkan kedileri ve bir ara herkesin Türkçe konuşuyormuş gibi gelmesi de olayın ilginçliğini daha da arttırdı tabi. Nihayetinde değişik iki saat geçirdikten sonra tekrar çıkıp yürümeye devam ettik, ancak bu yürüyüş bolca süpermarket molalarıyla, patates kızartması kuyruklarıyla doluydu. Damrak'ı, Jordaan sokaklarını dolaşıp, Rembrandtplein'deki banklara oturup martılar ve güvercinlerin savaşını izledik.

Saat 21'e doğru hostele döndüm. Akşam hostelin pubcrawl'ı vardı, ama dünyanın her yerinde olduğu gibi Amsterdam'da da pazar gecesi yapılacak pek bir şey yoktu. Biraz oyalanıp uyumayı tercih ettim. Yorgun, uykusuz ve uyuşuktum. Hem ertesi gün sabahtan yola çıkacak, önce Eindhoven'a geçip oradan Budapeşte'ye uçacaktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder