7 Ağustos 2012 Salı

October Swimmer- On The Road: Gün 4 Budapeşte

27/06/2012 Budapeşte
Sabah uyandığımda alkolün ve sıcağın etkisiyle başım zonkluyordu. Budapeşte en sıcak gününü yaşıyordu o gün. Soğuk bir duş, ağrı kesiciler ve Krizstina'nın hazırlayıp masaya bıraktığı kahvaltı biraz yatıştırınca öğlene doğru evden çıkabildim.

Metroyla Nyugati tren istasyonuna gittim, ilk durağım olan Margit Adası oradan yürüyüş mesafesi uzaklığındaydı. 15 dakikalık sıcak bir yürüyüş ardından Margit köprüsünü geçerek adaya ulaştm. Margit adası, Tuna nehri üzerinde 2,5km x 0,5km'lik bir alana sahip uzunca bir ada. Üzerinde yerleşim alanı yok ve adanın tamamı aslında bir park ve dinlenme yeri olarak kullanılıyor. Bugün gibi havanın güzel, güneşin bol olduğu günlerde ise güneşlenen macarlarla dolup taşıyor. Ünlü Sziget müzik festivalinin burada yapıldığını sanmak sık yapılan yanlışlardan biri, onun için, yine Tuna üzerindeki Obudai adası kullanılıyor. Bir süre adanın üzerine çöken huzurdan payımı alıp dinlendikten sonra devam etmeye hazırdım.

Tekrar Nyugati istasyonuna yürüyüp deak ferenc üzerinden, tarihi sarı metro hattına geçtim. Line 1 olarak adlandırılan bu hat 1890'da inşa edilen budapeştenin en eski metro hattı ve tüm istasyon ve trenlerde bu nostaljik havayı korumaya çalışmışlar. Özellikle ahşap bilet gişeleri oldukça şık bir hava katıyor. Nostaljiye olan ilgim belli,  haliyle fazlasıyla sevdim bu hattı. Metrodan inip ünlü Kahramanlar Meydanı, Hösök Tere'ye vardım.

Hösök Tere, ünlü Andrassy caddesinin en ucuna yerleşmiş bir anıt kompleksi. Bana biraz Berlindeki Branderburg kapısıyla, Riga'daki Özgürlük anıtının karışımı hissini verdi. Beli bir zamandan sonra Avrupa'da her yerin birbirine benzeme sendromu işte... 1900 yılında tamamlanan anıt yarım daire şeklindeki kolonlar ve ortasındaki dikilitaştan oluşuyor. Dikilitaşın üzerindeki melek ise Cebrail. Sağ ve soldaki kolonlarda macar tarihinin ünlü simalarını görmek mümkün. Tabi sosyalist rejim esnasında bu heykellerden dini referansı olanların başkalarıyla değiştirildiğini belirtmekte fayda var.

Hösök Tere sadece o anıttan ibaret değil aslında. Arkasındaki büyük gölet ve park, iki büyük sanat müzesi ve parkın içindeki minik şatolarla bir kaç saat ayırabileceğiniz bir yer. Margit adasındaki gibi, burada da insanlar güzel günün tadını çıkarıyorlardı. Ben de onlara dahil oldum. Gölgede biraz uzanıp arada esen serin rüzgarı ve çim kokusunu takdir ettim. Çimler ve karıncalar kaşındırmaya başlayınca bu sihirli an bozuldu ve bir şeyler yemek ve biraz uyumak için eve döndüm.



Akşam tekrar Serkan'la buluşup Kiraly caddesindeki Kuplung adlı hem bahçesi hem iç mekanı olan eğlenceli bir mekana gittik. İçerisi tıklım tıklımdı. Hem backpackerların uğrak mekanı olması hem de bahçedeki perdede İspanya-Portekiz maçını vermeleri içeriyi bu kadar kalabalık yapmıştı. Biz de Budapeşte'nin en güzel yanlarından biri olan ucuz alkol eşliğinde maçı izleyip, Cristian Ronaldo'nun elenmesine sevinerek geceyi noktaladık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder