3 Temmuz 2010 Cumartesi

October Swimmer tatilde: Gün 7 ve 8

Amsterdam 25-26/06/10

"Son iki günümü ayırmak çok mantıklı olmayacağından ikisini tek bir post olarak yayınlamaya karar verdim, gecikme için üzgünüm"

click to zoom

Uçak Eindhoven'a indiğinde saat hala kargaların kahvaltısından bile erkendi. Uykusuzdum, yorgundum, patolojik bir sıcak vardı ve üzerimdeki ceketle terliyordum... Üstelik şehir merkezine gitmek için bindiğim otobüste yarım saat ayakta durmam tam işin tuzu biberi oldu.

Tren garına gelince buradaki bir lockera bıraktığım eşyalarımı aldım ve sırtçantam tekrar balık istifi oldu. Amsterdam'a dönünce ek bir çanta almam lazımdı, neyi alacağımı da Marsilya'daki H&M'de kararlaştırmıştım bile... İlk trene biletimi aldım. Bir an için bir gecelik de Utrecht'te kalmayı düşündüysem de vazgeçtim. Saat 10 gibi Amsterdam Centraal'deydim.

Damrak'daki Otel rezervasyon komisyoncularından birine girerek boş oda sordum. Evet, o çok tedbirli October, şehre rezervasyonu olmadan gelmişti. Orada çalışan kadın, bugünün cuma olduğunu ve eğer 4 kişiyle kalmak istersem 35 eur, tek kalmak istersem 85 eur'dan aşağı oda bulamayacağımı söyledi. Geçen cuma bu şehre vardığımda 55 euro'ya kalmıştım. Aynı otele gidip şansımı deneyecektim.

Rembrandtplein'e vardığımda sıcaktan bunalmış, yorgunluktan ölüyordum. İlk kaldığım Rembrandt Square Hotel'e hızlıca girip lobiye çıktım. Şansım dönmüştü, resepsiyonda daha önce bahsettiğim ve önceki kalışımda oldukça yardımcı olan Nadine vardı ve oda istersem geçen haftaki fiyatından verebileceğini söyledi. Hemen odama çıkıp kendimi suyun altına bıraktım.

Amsterdam'daki bu son iki günümdeki tema belliydi: Para Harcamak. Alışverişi, aldıklarım yük olmasın diye, bilerek en sona bırakmıştım ve şimdi zamanı gelmişti. Otelde bir süre dinlendikten sonra Helweig'e doğru yürüyüp ilk H&M'e girdim. Kendime, başkasına sonra tekrar bolca kendime bir şeyler aldıktan sonra Dam'a doğru devam edip sokağın sonundaki Fame'e girdim. Arabada dinlemek için(ne yazık ki alfa romeo, teknolojiyi çok sallamayarak ürettiği arabalara bir mp3 player'ı bile çok gören bir zihniyete sahip) bir kaç cd aldıktan sonra tekrar otele döndüm.

Amsterdam çok büyük bir merkeze sahip değil, yine de yürümek ve pedal çevirmek arasında kalırsanız, kesinlikle pedal çevirmeyi yeğleyeceğiniz bir şehir. Ben de tekrar gidip bir bisiklet kiralamanın en doğrusu olacağını düşündüm. Damstraat Rent-a-bike'dan günlüğü sigorta dahil, 15.60 Euro'ya, yine aynı tip bir bisiklet alıp şehirde dolaşmaya başladım.

İlk durağım, Centraal oldu. Bir sonraki havalanı treni için biletimi aldım. Oradan batıya yönelip Haarlemmerstraat caddesine doğru sürdüm. Burayı sevmiştim tekrar vakit geçirmek istiyordum. Bisikleti uygun bir yere bıraktıktan sonra yürüyüp vitrinlere bakındım. Güneş yakmıyordu, serin bir esinti vardı ve ben kendimi iyi hissediyordum. Çok sevimli bir Coffeeshop gördüm. Bir türlü başlayamadığım Hayvan Çiftliğini bitirecek kadar bir süre oturdum. Bir ara yanıma Kanada'lı bir kız gelip oturdu. Seyahat planlarından bahsetti. Mısır'da deveye binmeye gidecekmiş, çok heyecanlıymış... O da yalnız seyahat ediyormuş ve canı sıkılmış. Sanırım kafası oldukça güzeldi, oturduğu gibi ani bir kararla kalktı, hiç bir şey söylemeden çıktı ve gitti... O gittikten bir süre sonra ben de çıktım, akşam oluyordu ve otele uğrayıp akşam planını yapmam gerekiyordu.

Akşam planı basitti: Sarhoş ol ve gezebileceğin kadar farklı mekan gez. Öyle de yaptım. Aslında normalde çok bar değiştirmeyi sevmem ama tatildeydim ve hakkını verecek bir "barcrawling" yaptım. Canlı müzikten, tekno çalanına, pub'ından girişi 25 euro olan 100 bodyguardlı gece kulübüne kadar her yeri gezdim. Gecenin sonunda sağ kolumda 7 tane farklı mekanın mühürü vardı. Gece benim için sabaha karşı 5'te bitti. Bu da kişisel bir rekorumdur. Bu arada sarhoşken bisiklet kullanmayın eheh.

Ertesi gün haliyle saat 12'ye doğru güçlükle uyanabildim. Kahvaltıdan sonra çantalarımı(evet iki tane oldular) toplayıp odayı boşalttım. Çantalarımı resepsiyonda bırakmamı kabul etmişlerdi. Bu da bana bir kaç saatlik özgürlük sağladı. Zaten havaalanına gitmeme 4 saat gibi bir süre kalmıştı.

http://img815.imageshack.us/img815/7263/img0305x.jpg

Bu son saatlerde çok kasmadım kendimi. Hatta tembellik ettim. Hava mükemmeldi. Bisikleti iade etmeden önce Vondelpark'a gittim. Tüm şehir adeta oradaydı. Avrupa'daki park kültürünü seviyorum, bizdekinin aksine bir aktivite olarak görüyorlar parkta geçirdikleri vakitleri. Oysa biz parklardan uzak durmamız tembihlenerek büyüyoruz. Ceketimi yastık yaparak çimlere uzandım. Uzaktan bir yerden müzik sesi geliyordu, sanırım klasik müzik konseri vardı. O an her şeyi unuttum. İki gün önce pasaportumu neredeyse kaybettiğimi, yarın tutacağım nöbeti, bir haftalık tatilden sonra işe geri dönmeyi... Bütün günlük endişelerimden sıyrılmıştım. Hava mükemmeldi ve ben de en az o kadar güzel bir tatil geçirmiştim...

click to zoom

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder