18 Ağustos 2012 Cumartesi

October Swimmer- On The Road: Gün 5 Budapeşte-Brüksel-Leuven

28/06/2012, Werchter

Budapeşteki son günüm başlamıştı. Brüksele saat 15.40'ta uçuyor olmama rağmen, işe gitmek için benim evden çıkmamı bekleyen Krizstina'yı daha fazla bekletemezdim. Saat 10 gibi Krizstina'ya her şey için teşekkür edip, kendimi sokağa attım. Plan belliydi kahvaltı, kabul edilebilir bir saate dek aylaklık, sonra havaalanı...

Deak ferenc meydanında kahve ve kruvasan'dan meydana gelen klasik Avrupa yalancı kahvaltısından sonra öylesine dolanmaya başladım. Yüküm ağır değildi, amaç aylaklıktı zaten. Hediye dükkanlarına girip çıktım, bu kez tabak almadım ve 8 yıldır sürdürdüğüm, gittiğim her şehirden tabak alma geleneğim de böylece bitmiş oldu. Vitrinlere bakındım, O sevdiğim kitapçıya uğradım, kafesinde bir mola verdim ve sonunda o kabul edilebilir zamanın geldiğine kanaat getirince, önce metroyla Kobanya kispest'e, sonra da 200 numaralı otobüsle havaalanına... Geldiğim gibi gittim.

Bineceğim uçak beni Brüksel Charleroi havaalanına götürecek, oradan önce Brüksel merkeze, daha sonra Leuven'e en sonda ise nihayet festival alanına, Werchter'e geçecektim. Ancak şöyle bir sorun vardı. Geçen yıl 4 kişi olarak gittiğimiz festivale bu kez tek başıma gidiyordum. Aslında orada İstanbul'dan İzi'lerle buluşacaktım, ancak an itibariyle ne çadırım ne matım ne uyku tulumum vardı. Bana hiç uymayacak şekilde hazırlıksızdım, aslında artık biraz daha kendimi bağladığım ipleri gevşetmeyi, biraz daha hazırlıksız olmayı seçmiştim, ama bu geçiş dönemi doğal olarak kaygılar yaratıyordu.

Önceden haberleşmiştik, İzi'ler haliyle festival alanına benden önce varacaklar ve festival alanındaki süpermarketten varsa kamp malzemelerini bitmeden benim için tedarik edeceklerdi. Plan buydu, ancak havaalanından attığım mesajlara cevap gelmedi. Özetle, uçağa binmek üzereydim, çadırım, uyku tulumum yoktu. Belçika'ya vardığımda kamp dükkanlarının hepsi kapanmış olacaktı ve ben bir belirsizliğe doğru gidiyordum.

Sevgili okur, bazen olay akışına yeni bir bilinmeyen girer ve her şey değişir.  Bazen bu Ryanair'in Budapeşte-Brüksel uçuşunda olur. Uçağa binen en son yolculardandı, yanıma oturdu ve sanki bir süreliğine bir yere gitmiş de geri dönmüş gibi konuşmaya başladık. Bana Brüksel'de ne yapacağımı sordu. "Brüksel yakınında bir festival var oraya gidiyorum" dedim. "Werchter mi? Oysa ben de oraya gidiyorum" dedi ve bahsettiğim gibi olay akışı değişti.

Jana daha önce tanıştığım hiç bir Almana benzemiyordu. 29 yaşında, Münster'de yaşıyor, psikoloji doktorası yaparken  bir yandan da bir STK'da çalışıyor. O da çok gezmiş, bir sürü hikayesi var. Böylece yol arkadaşı olduk. Ona kamp malzemesiyle ilgili sıkıntımı, arkadaşlarımdan hala haber alamadığımdan bahsettim. Bir şekilde çözüleceğini söyledi. Aslında çözüldü de...

Uçaktan inip, bizi Charleroi'dan Brüksel merkez garına götürecek otobüse bindik. 1 saatlik yolculuğumuz terlemek ve birbirimizi daha yakından tanımaya çalışmakla geçti. Hava hiç Belçika'daymışız hissi vermiyordu, Geçen yıl aynı zamanlar oldukça soğuk ve yağmurlu olmasına rağmen bu yıl nemli boğucu bir sıcak vardı. Otobüste nihayet beklediğim mesaj gelmişti, ancak yanıt beklediğim yanıt değildi, zira İzi Leuven'de bir otelde yer bulduklarını ve orada kalıp her gün gidip döneceklerini ve ne yazık ki otelde başka yer olmadığını yazmıştı. Yani evet, kamp malzemelerini geçtim, artık beraber kamp yapmayı planladığım insanlar da yoktu. Jana, orada arkadaşlarıyla buluşacağını ve bana bir çadır bulduktan sonra dilersem onlarla beraber takılabileceğimi söyledi. Memnuniyetle kabul ettim.

Brüksel tren garından koştura koştura leuven trenini yakaladıktan 20 dakika sonra Leuven'deydik. Buradan 24 saat çalışan ücretsiz servislerle festival alanına geçmek mümkündü, ama öncesinde bana çadır satın alabileceğimiz bir yer aramaya başladık. Saat neredeyse 8 olmuştu ve kamp dükkanları en geç 7'de kapanıyordu, ama olsun denemenin zararı olmayacaktı, ki bulduk da. Kapanmakta olan bir dükkan bulup kendimizi içeri attık ve son derece yardımsever tezgahtar eşliğinde bana oldukça geniş bir çadır, bir mat ve bir uyku tulumu almıştık. hepsi 60 euro tutmuştu. Hem fiyatı uygundu hem de en önemlisi artık hem kamp malzemelerim vardı hem de kamp alanında yalnız takılmayacaktım. Bütün problemler bir anda çözülmüştü. Servise bindik ve festival alanına gittik.

Jana ve Kristi

Kamp alanına girişimizi yaptıktan sonra Jana'nın arkadaşı Kristi'yle tanıştım. Son derece sıcak kanlı ve eğlenceli bir insana benziyordu. Amerikalıydı ancak İsveçli eşiyle evlendikten sonra o ülkeye yerleşmiş, orada yaşıyordu. 4 meksikalı arkadaşıyla önce euro 2012'ye gitmiş, oradan da festivale gelmişlerdi. Meksikalı çocuklar, konser alanında olduklarından o gece onlarla tanışamadım. Jana, Kristi'nin ikisi için ayarladığı ancak tek kişinin bile zor sığdığı çadırına yerleşip, benim çadırımı kurmama yardım ettikten sonra Kristi'yle beraber konser alanına gittiler. Ben bilet alırken kombine biletler tükenmişti, o yüzden sadece 2 ve 3. güne bilet almıştım. İlk günkü program çok ilgimi çekmemişti hem de saat 10'u geçiyordu, bir kaç saat sonra zaten konserler bitecekti. Foundation'u okumaya devam ederek ve kamp alanında gezinerek vakit geçirdim. Alışılagelmişin dışında bir sıcak vardı...
İşte havalandırma deliği dahi olan çadırım.

Jana ve Kristi konserden döndükten sonra küçük çadırlarında o sıcağa dayanamadılar. Jana daha fazla dayanamadığını, o mezar gibi çadırda kalırsa öleceğini söyledi be  benim çadırımda  uyumasının benim açımdan sorun olup olmayacağını sordu. Eşyaları yayarak yerleştirdiğim halde çadır hala 4 kişiyi bile alabilecek büyüklükteydi. Elbette bir sorun yoktu...

1 yorum:

  1. Harika, daha yeni okuyabildim bu yazdiklarini. :) Macerali ve sicak bir Werchter gecirmissin anladigim kadariyla.

    YanıtlaSil