2 Ekim 2011 Pazar

October Swimmer Strikes Back: Gün 2 Berlin





19/09/2011 Berlin

Bir önceki geceden sonra sabah erkenden uyanmayı beklemiyordum. Uyanamadım zaten. Bir önceki gün gittiğim Türk fırınına gidip kahvaltı yaptıktan sonra metroya atladım. Planım Friedrichstrasse'de dolanıp mağazalara bakmak daha sonra Berlin'de yaşayan arkadaşım, Haslet ile buluşana kadar Alexanderplatz civarlarında takılmaktı.

Stadtmitte durağında inerek Friedrichstrasse'de dolaşmaya başladım. Mağazalara girdim. Alacaklarımı gözüme kestirdim, zira ne yazık ki Ryanair ve bagaj kısıtlamaları nedeniyle alışverişimi en son durağım, İtalya'da yapabilecektim. Ne de olsa dönüşte Pegasus'un 20 kg bagaj hakkı vardı.

Unter den Linden'i takip edip Alexanderplatz'a doğru yöneldim. Favori yapım, Televizyon kulesi, Ferhnsehturm görünmeye başlamıştı. Yürürken birden caddeden polis arabaları, escort eden polis motorsikletleri ve ardarda siyah Mercedesler geçmeye başladı. Yanımda konvoyu izleyenlerde'n birine ne olduğunu sordum. Türk cumhurbaşkanı'nın geldiğini, ama  Erdoğan değil Gül'ün ziyaret ettiğini, Erdoğan'ın Başbakan olduğunu söyledi. Sanırım o da aynı izahatı başkasından duymuştu. Beni bilgilendirdiği için teşekkür ettim. Bu da bir önceki günkü bayrakların açıklaması oluyordu.

 Aites müzesinin önündeki çimler insan kaynıyordu. İnsanlar uzanmış güneşleniyor, biraz ileride de Japon turistler büyük makineleri ve tripodlarıyla Berliner Dom'un fotoğraflarını çekiyordu. Tarihi 15. yüzyıla dayanın bu katedral hala ikinci dünya savaşının izlerini taşıyordu. Haslet, daha sonra binadaki yanık izlerinin bilerek restore edilmediğini söyleyecekti. Hemen karşısındaki büfeden 1,5 euroya currywurst yiyerek ufak bir mola vermiş oldum.

Spree nehrini geçtikten hemen sonra, yolun sağında(Karl-Liebknecht strasse) gitmeden önce araştırıp not ettiğim DDR müzesini buldum. Doğu Almanya kültürü, siyaseti, tarihi, hatta kullanılan objelere, markalara dek bir bütün dönemi anlatan müze Berlin'de gitmek istediğim yerlerin en başında yer alıyordu. Nedense bu, 50 yıldan az bir süreliğine varolan küçük devlet her zaman fazlasıyla ilgimi çekmişti. Müzeyi gayet tatmin edici buldum. En güzel yanlarından biri de tamamen interaktif olmasıydı. Bilgi ekranları ve butonlar, çekmecelerden çıkan objelerle dokunmayı yasaklayan müzelerin aksine insanın kendini bu deneyimin içinde hissetmesini sağlıyorlardı. Müzeyle ilgili bir blog yazısını yine bu adreste bulabilirsiniz.

Müzeden çıktıktan sonra Alexanderplatz'a yöneldim. O çok beğendiğim kulenin, bir sürü fotoğrafını çektim. Hatta yetinmedim, önünde fotoğraf çektirdim. Daha sonra önceden sözleştiğimiz gibi kulenin altındaki starbucks'ın önüne giderek Haslet'i beklemeye başladım.

Haslet, iktisat okurken Almanya'ya Erasmus'a gitmiş, yüksek lisans, iş derken temelli olarak oraya yerleşmiş ve bu yıl evlendiği karısı Rea ile Berlin'de yaşıyor. 3 yıldan sonra tekrar kendisini görmek güzel olacaktı. Sözleştiğimiz yerde buluştuktan sonra arayı kapatmak için bolca dolaşarak sohbet ettik. Bir süre amaçsızca doşaştıktan sonra, Rosenthaler str. üzerindeki bir ara sokakta yerleşmiş Cafe Cinema adlı bir mekanda birer bira içtik, karnımız acıkınca yakınlardaki bir falafelciye girdik, daha sonra Rosenthaler platza yakın barların birinde(Gorky park) oturarak aromalı biralardan denedik, benimki yeşil orman meyveleri aromalıydı, beğendiğimi söyleyemem. sonra Spree nehri kıyısında, Berliner Dom'a karşı oturup biraz daha muhabbet ettikten sonra, bir sonraki günü planlayarak o geceyi sonlandırdık.

Döndüğümde, hostel ahalisinin binanın önündeki büyük masada toplanıp içtiğini görünce ben de aralarına katıldım. Bu kez dünkünden daha kalabalık bir grup vardı ve elbette çoğunluğu Avusturalyalılar oluşturuyordu. Daha onlardan çok görecektim, sanıırm Eylül'de Avrupayı işgal etmeye çalışıyorlardı. Biraz bira, masada dönen Jagermeisterdan sonra grubun birden gaza gelişine tanık oldum. Dışarı çıkarak eğlenmek istiyorlardı. Ufaktan çakırkeyf olmamın, saatin geceyarısını geçmiş olmasının hiç bir önemi yoktu, işte bu yüzden tatili seviyordum. Elbette onlara katılacaktım.

Fazla uzaklaşmaya gerek yoktu, Kreuzberg'de haftanın her gecesi eğlence bulmak mümkündü. Hemen bir kaç sokak ileride, ünlü canlı müzik mekanı Lido'ya girdik. Müzik güzeldi. Gece devam etti, hiç bitmesindi, zira uzakta olmak, yolda olmak güzeldi.



1 yorum:

  1. bir başkasının hayatına özendiğim anlar olur bazen, ama çok öyle farkında olmadan, yavaşça gizliden olur ve biranda tam ortasındayken farkederim. berbat bir duygudur. senin tatil yazılarının tam ortasındaa hisettiğim şey gibi..

    YanıtlaSil