5 Kasım 2011 Cumartesi

October Swimmer Strikes Back: Gün 5 Stockholm


22/09/2011 Stockholm

Uyanma, kahvaltı gibi sabah rutinimizi öğleye doğru bitirdiğimizde çıkmaya hazırdık. Artık kuzeyin havasından mı bilmiyorum ama, bir önceki gece sağlam bir şekilde içmemize rağmen sabah her şey yolundaydı. Bu tür sabahlarda çok sevinirim, zira hem akşam eğlenmiş ve içmiş olur, hem de akşamdan kalmalıktan paçayı kurtarmış olursunuz. Hava soğuktu, ancak güneşliydi ve yağmur yağmıyordu, bu iyiydi.

Bir gün önceki yağmurdan dolayı, pek bir şey anlamadığımız Gamla Stan'ı, bu güzel havadan yararlanarak tekrar gezdik.  Bütün, ara sokaklara girdik, hiç birine ayrım yapmadık. Bu kez içime sindi. Gamla Stan, Stockholm'ün en fazla övülen en eski adacığı. Diğer adacıklara üç adet köprüyle bağlı olan bu bölgenin en önemli yapısı tabii ki, Kraliyet Sarayı. Eskiden Kraliyet ailesi, gerçekten bu sarayda yaşarken artık konut olarak kullanmıyorlar. Ancak önündeki geçit törenleri ve binanın önemi devam etmekte. Dükkanların birinden bir tabak aldım. Berlin tabağım kırılmıştı, buna ve diğerlerine daha iyi bakmalıydım.

Gamla Stan'ı bitirdikten sonra çok methini duyduğumuz, modern sanat müzesi, Moderna Museet'i görmek istiyorduk. Önce Störmbron, daha sonra skeppsholmsbron köprülerini geçirp, müzenin bulunduğu Skeppsholmen adasına geçtik. Müzenin bahçesi, ilginç canavarlar şeklinde, hareketli mekanik heykeller ve onlardan çıkan ilginç seslerle doluydu. Müze girişinde biletlerimiz, audioguide'larımız ve kibar görevliden yeterince bilgi aldıktan sonra Haslet'le ayrılıp gezinmeye başladık.

Müze genellikle Fotoğraf ağırlıklıydı. Daniel Birnbaum, Ann-Sofi Noring, Klara Liden, Duane Michals, Dianne Arbus, Cecilia Edefalk gibi sanatçıların eserleri yanısıra, bir odada sürekli gösterilen Metropolis filmi, Sovyet propaganda afişleriyle doluydu. Beni en fazla etkileyen parça ise Duane Michals'e aitti.


"It is no accident that you are reading this. I am making black marks on white paper. These marks are my thoughts, and although I do not know who you are reading this now, in some way the lines of our lives have intersected... For the length of these few sentences, we meet here. It is no accident that you are reading this. This moment has been waiting for you, I have been waiting for you. Remember me."



Müzeden çıktığımızda saat 5 olmuştu bile. Bir süre sahilde oturduktan sonra Östermalm bölgesinde yürümeye başladık. Strandvagen caddesini boylu boyunca yürüdük. Ortada sararmış yapraklı ağaçlarla dolu, geniş bir yaya yolu vardı ve son baharı tamamen hissetmek mümkündü. Burada mimari değişmişi. Yuvarlarak köşelerle binalar art nouveau stiline kaymıştı. Caddenin sonunda narvavagen caddesine dönüp kuzeye doğru yöneldik. 

Şehrin bu kısmının daha yüksek gelirli insanlara yönelik, daha lüks olduğu yol kenarındaki arabalardan belliydi, hoş Stockholm genel olarak zengin bir şehirleşmeye sahipti. Karlaplan meydanındaki parka kadar yürüyüp banklarda biraz dinlendikten sonra hostele doğru yürümeye devam ettik. Observatoriemuseet'in önündeki çiçek pazarında biraz oyalandık, insanlar bugünkü güneşli havayı takdir ediyorlardı. Hava hala soğuktu, 15 derece civarındaydı ancak biz montlarla dolaşırken, onlar kısa kollu giyinmişlerdi. Kuzeyli insanları anlayamazdık. 

Yol kenarında bir restoranda akşam yemeğimizi yedik. Sonrasında içtiğimiz kahve bile üzerimize çöken ağırlık ve yorgunluğu geçiremedi. Hava kararınca biraz daha soğumuştu. Dünkü yorucu gece ve bugünkü uzun yürüyüşten sonra hostele gidip dinlenmekten başka çare kalmamıştı, zira  sabaha karşı 3'te yola çıkmalıydık. Hasletle yollarımız ayrılıyordu, kim bilir birbirimizi bir daha ne zaman görecektik. Sabah 6 uçağıyla ben Letonya, Riga'ya geçecektim. Haslet ise Berlin'e dönecekti.


1 yorum: