25 Haziran 2010 Cuma

October Swimmer tatilde: Gun 5




Marseille 23/06/10

Sabah uyandigimda, ki sadece 4 saat uyudum, kesinlikle aksamdan
kalmaydim. Igrenc bir his gercekten sabah erkenden yolculuk
yapacaksaniz kesinlikle gece sarhos olmayin

Yine de once tren istasyonuna sonra da oradan havaalanina gidebildim.
Check in boarding derken koltuguma kurulup kestireyim derken kaptanin,
kalkis saatimizi iki saat ileri attiklarina dair anonsuyla yikildim.
Su haldeki bir insana yapilmayacak hareketti. saat 9 gibi havalanmasi
gereken ucak 11'de ancak havalanabildi ve ben sehir merkezine
varabildigimde saat 1 olmustu bile

Harita yok, turizm ofisi yok, ingilizce bilen kimse yok... Guzel
iphone'um olmasa nice olurdu halim a dostlar... Google maps ile
otelimi buldum.

4 yildan sonra ilk defa dorm tipi bir odada yatacaktim: Aklimda bir
cok kotu dusunce vardi ama Hello Marseille adli ve eski bir fransiz
apartman dairesinden cevirilen bu mutevazi oteli pek bir sevdim.
Otelin sahibi Cedric mukemmel ingilizce konusuyordu, oldukca
yardimseverdi de. Mobilyalarin hepsi Ikea'dan ozenerek secilmisti ve
en onemlisi otel tertemizdi. Oda arkadaslarim olan zararsiz Amerikali genclerle de tanisinca pek endisem kalmadi


Biraz dinlenip dus aldiktan sonra otelden ciktim


Marsilya bir liman kenti, belki de guney avrupanin en buyuk limanina
sahip. Tarih boyunca hep ayni vasfi tasiyan kent ayni zamanda
avrupanin en eski kentlerinden biri. Antik donemde focali koloniciler
tarafindan kurulan kentin en azindan hala sokak ve meydan isimlerinde
foca kalintilari bulmak mumkun.

Vieux port denen liman marona kismi sehir merkezine U seklinde girmis
durumda. Her iki yakasinda birer ortacag kalesini barindirmakta.

Ben de ilk once otelimin dustugu dogu kismini dolasarak basladim
gezime rue de fortia'dan deniz kenarina yonelerek gidebildigim kadar
uzaga yurudum. Deniz kokusu ve sicak bir haftadir usuyen bedenime iyi
geldi. Limanin dogu yakasinin sonuma gelince, umutsuzca karsiya
gecmemi saglayabilecek bir kopru aradim. Tabii ki yoktu. Ayni yolu
tekrar geri yurudum.

Karsi taraf daha yeni ve modern yapilarla kapliydi, en azindan kordon
kismi... Kordon demisken, marsilya bana biraz izmir'i hatirlatti.
Onlar da itinayla tarihe tecavuz edip sacma sapan yerlere yeni binalar
dikmisler...

Espace de bergamon adli genis ve meerdivenlerle meyil kazandirilmis
meydandan iceri yoneldim. Haritayi cebime koydum. Kaybolursam da
kaybolayimdi, hava guzeldi ve hic bir yere yetismem gerekmiyordu.
Yeyerince kuzeydoguya yurursem zaten sehrin en genis caddesi, la
canabria'ya cikacaktim.

Bir sure sadece yol isaretlerine ve sokak isimlerine bakarak yurudum.
Dar sokaklardan gectim. Evlerden mac sesleri geliyordu. Cezayir ABD
ile oynuyordu ve sehrin arap halki cok heyecanliydi. Kazansalar buyuk
kardes, efendi fransa'nin yapamadigini yapacak gruptan cikacaklardi...

Ara sokaklardan bir meydana ciktim. Ufak bir kafede oturup macin
ikinco yarisini izledim. Araplarin umudu son dakikada yenen golle
bitti. Uzulduler, nedense ben de uzuldum. Mahcup bir sekilde yoluma
devam ettim.

İsaretleri takip esip vielle charite adli muzeye vardim endulus
mimarisine benzeyen bir yapiydi. Restorasyon devam ediyordu. İceri
girmek istemedim. Devam edip focalilar sokagi rue les phoceens'ten
gecip rue la republique'a ciktim.

Alisveris sokagi olan bi sokakta biraz gezindim. Magazalara girdim,
ciktim. Sonra tekrar haritasiz bir sekilde ara sokaklara daldim. Arap
mahallesine girmistim. Herkesin birbiriyle uyum ici de oldugu sicak
bir yer havasi vardi burada. Kirli sokakta yalinayak cocuklari gorunce
kendimi cocuklugumun gectigi yerlerde hissettim. Arapca biliyor
olmayi, ileride oturup kahve icenlerin arasina karismayi istedim.

Rue de rome ve rue de paradis'ten gecerek liman bolgesine dondum. Saat
6 olmustu bile. Bir seyler yemeli ve sonra konser alanina gitmek uzere
yola cikmaliydim. Ahah marsilya'ya gelis amacimin Bob Dylan konseri
oldugunu bir kez daha hatirlatmaliyim sanirim.

Hollanda'da bir kac gundur hep kotu besleniyordum. Burada biraz
kendimi simartip bir fransiz restoranina oturdum. Antresinden,
salatasi sarabi tatlisina kadar her seyi soyledim. Maddi anlamda
yolculugu iyi yonetiyordum ustelik marsilya'daki hostele sadece 15

euro odemistim. Hayir, gunah cikarmiyorum:)


Yemekten hemen sonra metroya binip konser alani Le Dome'un bulundugu
saint just istasyonunda indim. Konser alaninin disindaki kalabalik
bile heyecan vericiydi

Bon Dylan tam söz verilen vakitte sahneye cikti. Tam sahne onunde oldugumdan
yuz ifadesini bile gorebiliyordum, guzeldi. Rainy day women'la basladi,
it aint me babe, stuck inside a mobil with the memphis blues again,
ballad of a thin man, like a rolling stone... Her seyi calmasina
ragmen, bir seyler eksikti. 50 yil onceki gevrek catalli sesi eksikti.
70ine gelen bir adamdan boyle bir seyi beklemek ayipti. Sozun ozu,
kayitlardaki gibi bir Bob Dylan arayanlarin gitmemesi gereken bir
konserdi.


Konser saat 22.30 civarinda bitmesine ragmen otele ancak 1e dogru
donebildim. Greve giden Fransiz iscilerinden dolayi toplu tasima
kalmamisti. İsin garibi taksiler bile yoktu. 3 tane bir kelime dahi
ingilizce bilmeyen fransiz ile paylastigim taksiyle otele donunce
hemen uyumaya calistim.

Asil surpriz bir kac saat sonra uyandigimda beni bekliyordu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder